“Çözümün
ilk şartı, tarımsal üretimin dolayısıyla da gıda güvenliğinin tıpkı askeri
güvenlik gibi milli güvenlik meselesi olduğunun kabulüdür. Şükür ki, bugün o
irade mevcuttur ve yine şükür ki tarımsal üretimimizi arttırma, verimliliği
yükseltme konusunda siyasetten, akademik dünyaya, ekonominin aktör ve
kurumlarından medyamıza, sanayiciden, tüccardan mutfakta tencereyi kaynatanlara
kadar herkes tam mutabakat halindedir. Bu mutabakatın sonuç vermesini ise en
çok destekleyen, sonuca ulaşılmasını en çok isteyen şüphesiz bu özel günün asıl
aktörleri, çitçilerdir. Maalesef çiftçilerin beklemekten, temenni etmekten,
meselelere çare üretilmesini istemekten başka yapabileceği çok şey yok. Çünkü
çiftçi tek başına ne yapısal problemleri çözebilir ne girdi maliyetlerine
kooperatif çatısı altında buluşup toplu alımla köpüğü sıyırmak hariç müdahil
olabilir, ne tarladan pazara ulaşan zinciri tek başına kırabilir, ne de
tarımsal AR-GE için bütçe ayırabilir. O bildiği en iyi işi yine en iyi şekilde
yapar, bir tohumla alınabilecek en çok mahsulü alır, almaya devam eder. Ancak
günümüz tarımsal üretiminde artık bu yetmiyor. Tarladaki o faaliyetin tarımsal
finansman, üretim planlaması, tarımsal AR-GE, verimliliği arttıracak güçlü bir
pazar organizasyonu ile de desteklenmesi gerekiyor. Bunun için herkese,
sektörle ilgili veya ilintili herkese görev düşüyor. Bu görevler içinde öncelikli görev ise herhangi bir
ürünün fiyatı oynadığında sanık koltuğuna çiftçinin oturtulmamasıdır. Çiftçiye parmak
sallayıp, ithal ikamesi ile terbiye etmeye kalkmamaktır. El birliği ile daha
ucuz üretmenin yolunu aramaktır. Verimliliği arttıracak çarelere odaklanmaktır.
Üretimi arttıracak çareleri bulmaktır. Meseleleri çözmek için adım atmaktır.
Türk çiftçisinin kabiliyet ve başarısının beylik laflardan ibaret olmadığının,
verilecek küçücük destekle büyük başarıların elde edilebileceğinin ispatı ise
Pancar Kooperatiflerinin son dönemde tarım ve tarımsal sanayide
gerçekleştirdikleridir. Özelde pancar, genelde Türk çiftçisi omzundaki yük
hafifletildiğinde, toprakla ve pazarlarla arasına örülen duvarlar kalktığında
neleri başarabileceğini kendi inşa ettiği sanayi tesisleriyle ispatladı. Kendi
üretimini teminat altına alabileceğini, en önemlisi de küresel ekonomik
sistemde rekabetçi yapısı ile dünyayla yarışabileceğini gösterdi. Bugün tarım
sektörünün en uzağında olanlar da unutmamalı ki, Cumhuriyetimiz kurulalı daha
yüz yıl olmadı. O yılların Türkiye’sinin en önemli üretim kalemi tarım
ürünleridir ve istihdamın % 90’ı tarımdadır. Bugünün işadamlarının,
mühendislerinin, doktorlarının, akademisyenlerinin, gazetecilerinin,
sanatçılarının, siyasetçilerinin akla gelen her meslek mensubunun pek çoğu
buğday, pancar, pamuk, tütün parasıyla, kısaca üretimden arttırılarak ayrılan
parayla meslek sahibi oldular.” diyen Başkan Recep
Konuk, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla
yayınladığı mesajında tarımın, gıdanın bir ülkede vazgeçilemeyecek konulardan
olduğuna işaret etti.
GİRDİ
MALİYETLERİ, ÇİFTÇİNİN ÜRETME İŞTAHINI KAÇIRIYOR
“Bugün Dünya Çiftçiler Günü. İlkokullarda yüksek sesle
söylediğimiz gidip görülmese de bizim olan ve oralarda bir köyde yaşayan,
ülkemizin sofralarını ürettikleri ile bezeyenlerin günü, bizim günümüz bugün.
Biz bugün de işimizin başında olacağız.
Adlarına ithaf olunmuş bugünü bağında bahçesinde, tarlasında tapanında,
yaylada merada üreterek, üretmek için emek sarf ederek geçirecek, hatta işiyle
gücüyle uğraşırken bugünün kendilerine atfedilmiş özel bir gün olduğunu belki
de hiç duymayacak, farkında bile olmayacak tüm çiftçilerimizin bu özel gününü
yürekten kutluyorum. Bir meslek gurubuna, sosyal hayatımızdaki bazı vasıfları
taşıyan kesimlere ithaf edilen günlerin bir özelliği vardır; bu günlerde adına
gün atfedilen meslek erbabı veya sosyal hayattaki o özel kişilerin moral
motivasyonunu yükseltmek, sosyal veya iktisadi hayattaki rollerinin önemini
hatırlatmak, sosyal veya iktisadi hayata katkılarına vurgu yapmak, bir gün için
de olsa kendilerini özel hissetmelerini sağlamak için toplu bir gayret
gösterilir. Çiftçilere adanmış bu özel günde de sınırlı da olsa benzer mesajlar
gazetelerde, televizyonlarda hep yer aldı, alıyor, alacak” diyen 25. ve 26.
Dönem AK Parti Karaman Milletvekili ve PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk,
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla paylaştığı mesajında, “Ancak bu gün
vesilesiyle verilen mesajların, yapılan konuşmaların diğer özel günlerden farkı,
tarım sektörümüzde kutlayanlardan isteklerinin de bu gün vesilesiyle dile
getirilmesidir. Her üretici ve üretici örgütü çiftçilerimizin belini büken
sorunlara çözüm talep ve beklentilerini bugün vesilesiyle bir kez daha
seslendirir. Bugün ve özellikle bu sene bu seslerin duyulması ve karşılık
bulması hususunda hiç olmadığı kadar toplumun tüm kesimlerinde ve ekonomimizin
tüm sektörlerindeki kanaat önderlerinde görülmemiş bir mutabakat oluştuğu
konusunda sanırım herkes hem fikirdir. Bu mutabakatı sağlayan maalesef, özellikle
2-3 yıl önce et fiyatları ile başlayan ve içinde bulunduğumuz yıl bazı tarım
ürünlerinde oluşan fiyat artışlarıyla çarşıya, pazara, rafa kadar ulaşan,
ülkemizdeki her hanenin sofrasını etkileyen tarım sektörümüzün bilindik
meselelerinin görmezden gelinemeyecek sonuçlarıdır. Üretim ayağındaki işletme
ölçeğinden kaynaklı verim problemlerimiz, çiftçinin omzunu çökerten, üretme
iştahını kaçıran girdi maliyetleri, büyük ölçekli sulama projelerinin uzun
yıllara yayılan yatırım süreci, tarla fiyatı ile tüketici fiyatı arasında
oluşan devasa farklar ve üreticinin eline geçen cüzi paranın verimliliği
arttıracak tarımsal ekipman ve araziye yatırım yapılmasına yetecek bir birikim
sağlayamaması, tarımsal üretimin organizasyonu ve pazarlanması ayağında üretim
planlamasındaki eksikliklerimiz, tüketici ile üretici arasındaki uzun, çok
aktörlü ve üretimle tüketim arasında aslan payını alan aracılar silsilesi,
tarım sektörümüze yönelik ve ülkemizdeki tarımsal faaliyete özel AR-GE
çalışmalarındaki yetersizlikler, üreticinin tarımsal sanayi ve perakende ile irtibatının
istisnaları dışında kopuk olması ve üreticinin ürünü üzerinden oluşan katma
değerden hemen hemen hiç pay alamaması, birim alanda verimi dikkate almak
yerine küresel rekabetçiliğimizi fiyat üzerinden kıyaslayan ve üretim kararı
ile teşvik sistemini etkileyen fiyatlama problemleri gibi bunların üzerine daha
bir çok detayın eklenebileceği meseleler. Bu meselelerin hiç biri çözülemeyecek
çare bulunamayacak meseleler değildir. Çözümün ilk şartı, tarımsal üretimin
dolayısıyla da gıda güvenliğinin tıpkı askeri güvenlik gibi milli güvenlik
meselesi olduğunun kabulüdür. Şükür ki, bugün o irade mevcuttur ve yine şükür
ki tarımsal üretimimizi arttırma, verimliliği yükseltme konusunda siyasetten,
akademik dünyaya, ekonominin aktör ve kurumlarından medyamıza, sanayiciden,
tüccardan mutfakta tencereyi kaynatanlara kadar herkes tam mutabakat
halindedir. Bu mutabakatın sonuç vermesini ise en çok destekleyen, sonuca
ulaşılmasını en çok isteyen şüphesiz bu özel günün asıl aktörleri, çitçilerdir.
Maalesef çiftçilerin beklemekten, temenni etmekten, meselelere çare
üretilmesini istemekten başka yapabileceği çok şey yok. Çünkü çiftçi tek başına
ne yapısal problemleri çözebilir ne girdi maliyetlerine kooperatif çatısı
altında buluşup toplu alımla köpüğü sıyırmak hariç müdahil olabilir, ne
tarladan pazara ulaşan zinciri tek başına kırabilir, ne de tarımsal AR-GE için
bütçe ayırabilir. O bildiği en iyi işi yine en iyi şekilde yapar, bir tohumla
alınabilecek en çok mahsulü alır, almaya devam eder. Ancak günümüz tarımsal
üretiminde artık bu yetmiyor. Tarladaki o faaliyetin tarımsal finansman, üretim
planlaması, tarımsal AR-GE, verimliliği arttıracak güçlü bir pazar
organizasyonu ile de desteklenmesi gerekiyor. Bunun için herkese, sektörle
ilgili veya ilintili herkese görev düşüyor. Bu görevler içinde öncelikli görev
ise herhangi bir ürünün fiyatı oynadığında sanık koltuğuna çiftçinin
oturtulmamasıdır. Çiftçiye parmak sallayıp, ithal ikamesi ile terbiye etmeye
kalkmamaktır. El birliği ile daha ucuz üretmenin yolunu aramaktır. Verimliliği
arttıracak çarelere odaklanmaktır. Üretimi arttıracak çareleri bulmaktır.
Meseleleri çözmek için adım atmaktır” diye konuştu.
FİYATLARIN
ARTMASINDAN ÜRETİCİ TÜKETİCİDEN DAHA ÇOK RAHATSIZDIR
Tarımsal üretimde fiyatın sonuç olduğunu, o sonuçta da girdi
maliyetlerinden tarımsal finansman yüküne, ürünün pazara yolculuğundaki durak
sayısından aracıların aldığı paylara, dekara alınan tonajdan mevsimsel
yağışlara kadar birçok faktörün etkili olduğunu vurgulayan Başkan Recep Konuk,
mesajına şu cümlelerle devam etti: “En
az etki ise çiftçi etkisidir. Eğer sonuç rahatsızlık veriyor ise ki verdiği
konusunda herkes hem fikirdir, yapılacak bellidir; sebeplere dokunmak. Sebeplere
dokunmaktan kaçınamayacağımız, sebeplere dokunmayı erteleyemeyeceğimiz bir
dönemdeyiz. Bunu bazı tarımsal ürün fiyatlarının gündemde yer etmesinden
bağımsız söylüyorum. O fiyatlardan üretici tüketiciden daha çok rahatsızdır.
Çünkü müsebbibi olmadığı bir sonucun zanlısı muamelesi görmektedir. Sözünü
ettiğim dönem ekonomimizdeki dalgalanmaları aşıp yeniden kesintisiz bir
yükselmeyi başlatabilmek için kaçırmamamız gereken bir dönemdir. Yeni bir
ekonomik sıçrama için, orta gelir grubundan üst gelir grubuna terfi için en az
yatırımla en mükemmel sonucu alabileceğimiz tek sektör tarım sektörüdür. Adam
Smith İngiltere’deki Sanayi Devrimini değerlendirirken “kırsal sanayi tarımın
yavrularıdır” tespitini yapıyor. Tom Standage ise “İnsanlığın Yeme Tarihi”
isimli kitabında sanayi ve ticarette hızlı gelişen dünyadaki sadece iki
istisnayı teşkil eden Singapur ve Hong Kong’u ayrı tutup, “(sanayileşme)
sürecin(in) başlatılmasında tarımsal üretkenlikteki artış olmazsa olmaz bir rol
oynar; hiçbir ülke bu olmaksızın sanayileşmesini gerçekleştiremez” sözleriyle Simith’in
tespitini bir ileri noktaya taşır yaptığı kapsamlı çalışmada ve Çin’in
1970’lerin sonlarına doğru başlayan tarımsal üretimdeki sıçraması sonrası gelen
sanayideki çarpıcı ivmesi ile Hindistan’daki aynı değişimin verdiği aynı sonucu
detaylı şekilde örnek gösterir. Aslında bizim bu tespitlere, bu örneklere
ihtiyacımız da yok. Çünkü bizim yakın tarihimiz bunun ispatıdır. “Eğer vatan
kupkuru dağ ve taşlardan, viran köy, kasaba ve şehirlerden ibaret olsaydı onun
zindandan farkı olmazdı. Bu vatan evlât ve ahfadımız için cennet yapılmaya
layıktır. Bu faaliyet-i iktisadiye ile kabildir. Arzumuz şudur; Artık bu
memleket fakir, millet hakir değil, memleketimiz zenginler memleketi olsun.” Bu
sözler Mustafa Kemal’in sözleridir. Ve o yıllarda iktisadi faaliyeti başlatmak
için de formülü şöyle verir; “Bu memleketin efradı ellerinde numuneleriyle, ziraat, ticaret,
say ve sapanın mümessili olsun.” Bu yaklaşım bir başlangıç oldu o günlerde. Savaşlarla
yorgun ve bitap düşmüş, milyonlarca evladını şahadete uğurlamış, sermayesi göç
etmiş, sanayisi ve üretim altyapısı tahrip olmuş ülkemiz elde kalan tek sermayesi
olan toprağına sahip çıkarak ve üreterek mamur bir ülkenin inşasını tarım
sektöründe Cumhuriyet ile birlikte yaptığı sıçrama ile başlattı.
Cumhuriyetimizin nişaneleri ilk sanayi hamlemizin şeker, çimento, kâğıt, dokuma
fabrikaları, örülen demir ağlar, açılan üniversiteler, hastaneler gibi eserler
o gün tarımdan biriktirdiklerimizle inşa edilen eserler olurken bugünün
fabrikaları, hastaneleri, yolları, okulları, limanları o üretimin verdiği ilk
ivmenin eseri ve büyük oranda da o üretimin ekonomimize verdiği can suyunun sonucudur.
Daha yakın dönem tecrübemiz ise dün kadar yakındır. Son 40 yılının ilk 23
yılında başını öne eğmiş, tüm üretim rakamlarında yıl yıl eriyen tarım
sektörümüzün başını kaldırıp 20 küsur yılda kaybettiklerinden fazlasını yerine
koyduğu ve dünyadaki en büyük tarım ekonomileri arasında 11’inci sıradan 7’nci
sıraya yükseldiği dönemde milli gelirimiz 4’e katlanırken, sanayimiz,
ihracatımız, tüm sektörler göz kamaştırıcı bir büyüme performansı göstermiştir.
Kendi tecrübelerimiz de ispatlamıştır ki diğer tüm etkenler ile birlikte yeni
bir sıçrama, yeni bir başarı hikâyesi, orta gelir çemberini kırıp atmak için
güneşin daha çok hasadından ibaret olan tarımsal üretimde yeni bir sıçrama
yapmak olmazsa olmazımızdır. Bu sıçramayı yapmak için hem fiziki avantajlarımız
vardır hem de bu sıçrama için gerekli insan gücü dünyadaki hiçbir ülkede ülkemizdeki
kadar yoktur. Arazi varlığı, iklim yapısı, sahip olduğu endemik tür zenginliği
ile dünyanın tarımsal üretim için en şanslı ve Yüce Allah’ın bahşettiği en
bereketli coğrafyalardan birine sahip olan ülkemizin, geleceğin dünyasında daha
kuvvetli, daha kudretli, daha zengin ve daha itibarlı konuma ulaşabilmek için
en büyük avantajı bu potansiyeli harekete geçirecek kabiliyet ve nitelikte
insan kaynağına da sahip olmasıdır. Kâğıt üstü avantajlarınız her ne olursa
olsun bunu hayata taşıyacak, o avantajlardan zenginlik üretecek olan sahip
olduğunuz insan gücüdür ve tarımsal üretim konusunda sahip olduğumuz
potansiyelden zenginlik üretecek olan da Türk çiftçisidir. Bugün kendisine
atfedilmiş özel günü üreterek kutlayan Türk çiftçisi bu potansiyeli harekete
geçirerek, ülkemizin geleceğini inşa edecek, ülkemizin zenginliğine zenginlik
katacak, evlatlarımızın tabağındaki yemeğin miktarını ve kalitesini arttıracak,
elindeki lokmaya sahip çıkacak, gıda güvenliğimizin teminatı olacak idrake
sahiptir ve bunu gerçekleştirebilecek kudret ve kabiliyettedir. Bu idrak ve
nitelikteki Türk çiftçisinin parlak bir gelecek konusunda hem umudu hem de
arkasında büyük bir desteği vardır. Türk çiftçisinin umudu vardır çünkü
bilindik meselelerin çözümü için bir mutabakat zemini, yaşananların
zorlamasıyla da olsa oluşmuştur. Türk çiftçisinin umudu vardır çünkü
Türkiye’nin tarımsal üretim potansiyeline yürekten inanan bir irade devletimizin
en üst makamında mevcuttur. “Bizim petrolümüz yok, bizim uçsuz bucaksız altın
madenlerimiz de yok ama belki bunlardan çok daha önemli, çok daha değerli
bereketli topraklarımız var. Tarımı bu ülkenin en büyük zenginliği ve geleceğin
garantisi olarak görüyoruz. Ülkemizi dünyanın gıda üssü yapmak için tüm
imkânlarımızı seferber ettik” sözleri ile Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan’ın çizdiği vizyon ve hedef Türk çiftçisinin de hedefidir ve bu sözler o
hedeflere ulaşılacağının da bugünkü meselelerin aşılacağının da en büyük güvencesidir.
Dün tarım sektörümüze verilen hedef kendi kendine yeten ülke idi. Bugünün
Türkiye’sinin hedefi dünyanın en gelişmiş ilk beş tarım ekonomisinden biri
olmak, tarımsal hâsılayı 2023’te 150 Milyar Dolara çıkarmak ve kendimize
yetenden fazlasını üreterek tarım ürünleri ihracatında 40 milyar dolar sınırını
aşmaktır. Bunlar, bu hedefler bugünün geleceğe borcu ve taahhüdüdür ve Türk
çiftçisi bu hedefleri fazlasıyla aşabilecek kabiliyettedir. Türk çiftçisinin
kabiliyet ve başarısının beylik laflardan ibaret olmadığının, verilecek küçücük
destekle büyük başarıların elde edilebileceğinin ispatı ise Pancar
Kooperatiflerinin son dönemde tarım ve tarımsal sanayide
gerçekleştirdikleridir. Özelde pancar, genelde Türk çiftçisi omzundaki yük
hafifletildiğinde, toprakla ve pazarlarla arasına örülen duvarlar kalktığında
neleri başarabileceğini kendi inşa ettiği sanayi tesisleriyle ispatladı. Kendi
üretimini teminat altına alabileceğini, en önemlisi de küresel ekonomik
sistemde rekabetçi yapısı ile dünyayla yarışabileceğini gösterdi. Ve bu
organizasyon 365 gününü çiftçiler günü ilan ederek, çiftçinin omzundaki tarım
dışı yükleri kaldırmak, üretimde sürekliliği ve sürdürülebilirliği sağlamak,
tarım sanayi entegrasyonunu tesis ederek dünya ile rekabette Türk çiftçisini
avantajlı hale getirmek için çalışıyor. Tarımsal Ar-Ge ile tarımın geleceğine
yatırım yaparken, yeni tarım teknik ve teknolojilerini ülkemize kazandırıyor.
Bu tesisleri ve örnekleri çoğaltmak elimizdedir. Artan her tesis daha çok ürün,
daha çok üretim, daha çok kazanç demektir. Artan her tesis, alın teri kurumadan
emeğin karşılığını aldığı, üretimin mübarek sayıldığı, ekerken ve biçerken
emeğin boşa gideceği endişesinin asla taşınmadığı ve merkezinde Türk
çiftçisinin yer aldığı bir iddiayı realize etmektir.
İçindeyiz ve biliyoruz bu toprakların Türkiye’yi dünyanın en
gelişmiş ekonomik güçlerinden biri yapacak potansiyeli var. Ve bu topraklar
kendisini sevgiyle işleyenlere bereketini sunmakta, cömert ve şefkatli
davranmakta gani gönüllü. Ve bu toprakların bereket ve cömertliğini zenginliğe
dönüştürme kabiliyeti ve tecrübesi de Türk çiftçisinde var.
Bugün tarım sektörünün en uzağında olanlar da unutmamalı ki,
Cumhuriyetimiz kurulalı daha yüz yıl olmadı. O yılların Türkiye’sinin en önemli
üretim kalemi tarım ürünleridir ve istihdamın % 90’ı tarımdadır. Bugünün
işadamlarının, mühendislerinin, doktorlarının, akademisyenlerinin,
gazetecilerinin, sanatçılarının, siyasetçilerinin akla gelen her meslek
mensubunun pek çoğu buğday, pancar, pamuk, tütün parasıyla, kısaca üretimden
arttırılarak ayrılan parayla meslek sahibi oldular. İstisnaları dışında bizim
ülkemizin her ailesi birkaç kuşak öncesinden çiftçidir. İşte bugün kutlanan
dünya çiftçiler günü hala topraktan ve üretimden kopmayanlara ithaf edilen bir
gündür. Onlar, şehirlerde yaşayan ve başka sektörlerde çalışanların sılada
bıraktıkları, akrabaları, komşularıdırlar. Onlar, hala toprakla hem hal olup bu
topraklarda 11.000 yıllık bir tarihe sahip, birçok mesleğin ve sektörün
filizlenmesini sağlayan işi yapmaya devam edenlerdir. Onlar, hala topraktan
değer üreterek, üretim zincirini başlatıp katma değer oluşmasını sağlayarak,
başka şehirlerdeki ve başka sektörlerdeki akrabalarının, komşularının kazanç
kapılarını aralayanlardır. Onlar ürettikleri ile değer zincirini başlatan,
kürsüdeki hocadan, ameliyathanedeki doktora hemşireye, sınırdaki askerden, sahnedeki
sanatçıya kadar her meslek ve sanat erbabının gıda ihtiyacını dert etmeyip
işine odaklanmasını sağlayanlardır. Uzak köylerde olsalar da her gün
ürettikleriyle ülkemizin her hanesindedirler. O nedenle bugün sadece hatırlama
günü değil, bugün vesilesiyle daha çok üretebilmeleri için üretenleri
yüreklendirme günüdür. Bugün çiftçilerin kendi başlarına çözemeyecekleri daha
çok üretebilmelerinin önündeki meseleleri çözmek için adım atma günüdür. Tarımı
güçlü, çiftçisi mutlu bir ülkenin geleceğe dair umudunun daha güçlü, ufkunun
daha aydınlık olacağına dair sarsılmaz inancımızı ifade ederek, tüm
üreticilerimizin dünya çiftçiler gününü, bereket ve bolluk dileğiyle tekraren
kutluyorum.” dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.