Ne zaman bir geyicek fidanı görsem
Yüzüm kızarır, utanırım
Kendim, köyüm ve köylümüz adına
Daha çocukken varmıştık biz onun tadına
Elma henüz girmemişti bu köyün diyarına
Saklardık uzun dayansın diye
Yeşil sarı geyicekleri
Damlarda, ahırlarda
Kahverengi kükümlerin arasına
Belki kükümlere baka baka
O da değiştirirdi rengini zamanla
Uzatırdık usulca elimizi
Geyicek almak için
Küküm denen kuru çam yapraklarının arasına
Ne zaman bir geyicek fidanı görsem
Yüzüm kızarır, utanırım
Kendim, köyüm ve köylümüz adına
Güzel mi güzel geyicek ağaçları vardı
Köyümün bağlarında, tarlasında, dağlarında
Ve bilhassa Kütükardı’nda
Ve bilhassa kıtlık yıllarında
Yokluğun kol gezdiği Taşeli diyarında
Hep imdada yetişirdi
Ve hep elimizin altında
Belki aşeren bir kadına
İlaç olurdu
Uzun kış aylarında
Ne zaman bir geyicek fidanı görsem
Yüzüm kızarır, utanırım
Kendim, köyüm ve köylümüz adına
Elma geldi zamanla köyümün toprağına
Amasya, golden, starking
Çok çalışkandı köyümün insanları
Yetişti yıl yıl çeşit çeşit elma ağaçları
Ve fakat, işte
Nisyan ile maluldü hafızayı beşer
Dağlar oldu geyicek ağaçları için
Bir cehennem, kıyamet, mahşer
Doldu sandıklara iri, sarı, kırmızı elmalar birer birer
Üç beş kuruş geçmişti artık
Köylünün eline avucuna
Ve böylece attı geyiceğin pabucunu dama
Ne zaman bir geyicek fidanı görsem
Yüzüm kızarır, utanırım
Kendim, köyüm ve köylümüz adına
Sonra aldı baltayı köylüler
Devrildi geyicek ağaçları üçer beşer
Döndü devran, geçti yıllar
Tükendi geyicek ağaçları birer birer
Bilmem ki tanır mı geyiceği şimdiki çocuklar
Kesildi, odun oldu
Bir zamanlar meyve veren gövdeler dallar
Unutmuştu köylü belki de
Çatal değnekle diken biçip
Sırtında çekmece, keven getirdiği yılları
Davarına yem, ekmeğine un olan
Bir kıl çuval geyicek için
Belki kavga ettiği acı hatıraları
Ne zaman bir geyicek fidanı görsem
Yüzüm kızarır, utanırım
Kendim, köyüm ve köylümüz adına
Yandı ocaklarda geyicek odunları
Çıtır çıtır sesler geldi ağlamaklı
Kalpler mühürlü, kulaklar sağır
Kimse duymadı feryadını
Fakat ben, unutmadım
Taa çocukluğumdan kalan
Geyiceğin o tarifsiz tadını
Ve daha geçen gün
Bir geyicek fidanı gördüm dağda
Tenha ve dulda bir kuytuda
Sanki biraz korkak, biraz ürkek
Ve sanki
Atalarının başına gelenleri düşünerek
Ve yine de
Bunca olandan sonra, inadına
Bu toprakları hâlâ terk etmeyerek
Başında üç-beş meyve
Belki bir siftah olarak
Uzattı önüme o narin dalını
Ben, bir çocuk kadar mutlu, heyecanlı
Ve biraz da utanarak
Aldım onun bu eşsiz ikramını
Okşadım bir çocuk gibi
Gövdesini, dalını, yaprağını
Ve sonra ayrılırken yanından
Bir pişmanlık ve bir özür kabilinden
Ve bir gün gelecekte
Yine lazım olur diye
Biz vefasızların torunlarına
Ve yaşatmak adına bu toprağın değerlerini
Çoğaltmak ve sürdürmek için
Kara gün dostu geyiceğin neslini
Söz verdim geyicek fidanına
Prof. Dr. Hacı KURT
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.