İletişim Başkanı Fahrettin Altun, sosyal medya kullanımı,
dijital farkındalık ve İletişim Başkanlığınca hazırlanan ‘Sosyal Medya
Kılavuzu’na ilişkin Milliyet gazetesine değerlendirmelerde bulundu.
Sosyal medya, bugün hem hız olarak hem
de güç olarak en önemli iletişim araçlarından biri haline geldi. Bu mecra ne
kadar doğru kullanılıyor?
Dijital iletişimde ne söylediğiniz kadar bunu hangi
sosyal medya platformunda hangi içerikle ve hangi tasarımla söylediğiniz de
önemlidir. Sosyal medya içeriğinin kalitesi ve tasarımın etkinliği söyleminizin
gücünde, başarısında ve geniş kitlelere erişmesinde rol oynar. Bu perspektifle
sosyal medya paylaşımları arasında kaybolmamak ve sosyal medyanın hızına yenik
düşmemek için İletişim Başkanlığı olarak güvenilir, geleceğe kalabilecek
düzeyde nitelikli ve bilgilendirici içerikler üretiyoruz. Bu içerikleri
milletimize ve uluslararası kamuoyuna sunuyoruz.
Sosyal medyanın doğasında etkileşim var. Bu doğrultuda
vatandaşlarımızdan aldığımız geri bildirim bizim için çok değerli.
Vatandaşlarımızın talep, öneri ve şikayetlerini alıyor, değerlendiriyor, ilgili
kurumlara yönlendiriyor ve bu sürecin koordinasyonunu sağlıyoruz. Türkiye’deki 54
milyon sosyal medya kullanıcısı bu platformların sunduğu etkileşim imkanıyla
yetkili kurumlara, kuruluşlara ve kişilere hızlı ve kolay şekilde erişebiliyor.
Türkiye’de internet penetrasyonunun artmasıyla Cumhurbaşkanlığı İletişim
Merkezi’ne (CİMER) başvuran vatandaşlarımızın sayısında da çok ciddi bir artış
kaydedildiğini görüyoruz. Aynı şekilde İletişim Başkanlığımızın sosyal medya
hesaplarından da vatandaşlarımız görüş, öneri ve şikayetlerini yoğun şekilde
bildirebiliyorlar.
Madalyonun öteki yüzünde ise bazı art niyetli odaklar
sosyal medyayı zihin kontrolü, asparagas haberlerin yayılması, itibar suikastı,
propaganda, psikolojik savaş ve algı yönetimi amacıyla kullanarak
dezenformasyon peşinde. Asıl amaçları siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik
açından kaos oluşturmak ve bu kaos üzerinden istikrarsız bir Türkiye ortamı
oluşturmak.
Bu noktada “Djjital farkındalık”
çağrınızda “Hakikate ulaşmak için dikkatli olmalıyız” dediniz. Hakikate ulaşmak
artık daha da mı zorlaşıyor, özellikle nelere dikkat etmeliyiz?
Türkiye’de 62 milyon internet kullanıcısı var ve bu kitle
günde ortalama 2 saat 51 dakika internet kullanıyor. Bu sayılar dünya
ortalamasının üstünde olduğu için bizim en önem verdiğimiz konuların başında
“dijital farkındalık” geliyor. Sosyal medyada da geçtiğimiz günlerde dijital
farkındalık konusunda gündem oluşturarak milletimizin dikkatini bu kritik
meseleye çektik.
Sosyal medya kullanıcıları gündelik yaşantılarında
enformasyon bombardımanıyla karşı karşıya kalıyor. Çok çeşitli kaynaklardan
gelen bilgiler arasından doğru bilgiyi seçmek en zor eylemlerden biri haline
geldi. Sosyal medya merkezli enformasyonun kısa sürede içinde çok geniş
kitlelere yayılması ve sosyal medyanın anında geri bildirim alma imkânı sunması
“dijital kuşatma”yı beraberinde getiriyor. Bu bağlamda sosyal medya merkezli
gündem doğru da olsa dezenformasyon amaçlı da olsa sosyo-politik gerçekliği hem
etkiliyor hem de bundan etkileniyor.
Günümüzde gerçek ve kurgu arasındaki sınırlar ortadan
kalkmaya başladı. Algılar gerçeklerden baskın hale gelirken, sosyal medyanın
manipülasyon amacıyla kullanılmasıyla birlikte insanlar hakikatle yalan
arasındaki farkı göremeyecek noktaya sürüklendi. Tam bu noktada sosyal medyanın
bilinçli şekilde kullanılması gerektiğini düşünüyoruz.
Medya okuryazarlığının ötesinde artık “dijital medya
okuryazarlığı” konusuna ciddi şekilde eğilmeliyiz. Çocuklardan ve gençlerden
önce ebeveynlerin dijital farkındalığı artırılmalı ve dijital medya
okuryazarlığı konusunda bilinçli olmalılar.
Kapsamlı bir Sosyal Medya Kullanım
Kılavuzu da yayınladınız. Bu konuda okullarda eğitimlerden başlamak üzere
sosyal medya okuryazarlığı, sosyal medyayı doğru ve etkili kullanma konularında
projeyi daha genelleştirme ve toplumsallaştırma adımları atmayı düşünüyor
musunuz?
İletişim Başkanlığı olarak bir yandan devletimizin
stratejik iletişimini gerçekleştirirken diğer yandan milletimizi sosyal medya
kullanımı konusunda bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Sosyal Medya Kullanım
Kılavuzu bu çabamızın kıymetli bir çıktısıdır. Devlet olarak sosyal medyanın
olumlu ve olumsuz açıdan gücünün farkında olduğumuz için milletimizi bu alanda
bilinçlendirmek için yoğun çaba sarf ediyoruz. Kılavuzumuzun tanıtımını
#YaşasınHakikat etiketi ve sloganıyla yaptık. Milletimizin sosyal medya
kullanımındaki farkındalığını artırmak üzere kılavuzun sonuna bir de “Sosyal
Medya Terimleri Sözlüğü” ekledik.
Ülkemizde medya okuryazarlığı Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından seçmeli ders olarak 2006 yılından itibaren okutulmaya başlandı.
Devletimiz bu alanda vizyoner bir tutum sergiliyor. Sosyal medya okuryazarlığı
alanında yeni ve bütüncül çalışmalar gerçekleştireceğiz. Sosyal medyanın doğru
ve etkin şekilde kullanılması için sivil girişimleri de önemsiyoruz. “Dijital
zorbalık” meselesi bir diğer önemli konu başlığımız. Çocuklarımızı ve
gençlerimizi dijital zorbalıktan korumak için yeni teknolojilerin ve sosyal
medyanın kullanımı konularında toplumu bilgilendirmeye devam edeceğiz.
Yakın zamanda İletişim Başkanlığımızın sosyal medya
hesaplarından gündelik hayatın parçası haline gelen dijital iletişimin bütününü
kapsayan kavramların ve terimlerin anlamlarını paylaşarak yeni bir adım daha
atacağız. Böylece dijital bilincin gelişmesine katkı sunmaya çalışacağız.
Sosyal medya ile ilgili yasal
düzenlemelere ihtiyaç var mı?
Sosyal medyada en büyük problem, kaynağın
güvenilirliğidir. Ayrıca yalan, yanlış ve eksik bilgiler sosyal medya
platformlarında doğru bilgiden daha hızlı yayılıyor. Her kullanıcının birer
içerik üreticisine dönüştüğü günümüzde bilginin doğruluğu tartışmalı hale
geldi. Bu durum da manipülasyona ve dezenformasyona neden oluyor. Bilgi
kirliliğinin önüne geçmek, doğru bilginin itibarını iade etmek için sadece
Türkiye’de değil küresel ölçekte yasal düzenlemeler mutlaka geliştirilmelidir.
Yeni mezun hukukçularımızın dijital hukuk alanında
uzmanlaşmalarını öneririm. Bilişim hukuku konusundaki çalışmalara ağırlık
verileceği ve bu yönde ciddi insan kaynağına ihtiyaç duyulacağı bir döneme
giriyoruz.
Yasal düzenlemelerin yanı sıra sosyal medya
kullanıcıları, paylaşımlarının yasal sorumluluğunun farkında olmalılar.
Bireyler sosyal medyadaki iletilerinden mesul olduklarını unutmamalı.
Twitter, Türkiye’de 7 bini aşkın hesabı
“Hükümetin ve AK Parti’nin yönlendirdiği” iddiasıyla kapattı. Twitter şirketi
sizce Türkiye’ye neden böyle yaklaşım gösterdi? Şirketin özel bir hamlesi
olarak mı yorumluyorsunuz?
Öncelikle ifade etmeliyim ki Twitter tarafından kapatılan
hesapların Sayın Cumhurbaşkanımıza ve AK Parti’ye destek amacıyla açılan “sahte
hesaplar” olduğu iddiası tamamıyla gerçek dışıdır. Bu karara, taraflı ve siyasi
saiklerle oluşturulan dokümanların dayanak yapılması da skandalın başka bir
boyutudur. Birbiriyle alakasız sosyal medya hesaplarının faraziye bir
yaklaşımla bir potada bir araya getirilerek ülkemizin, Sayın Cumhurbaşkanımızın
ve AK Parti hareketinin zan altında bırakılmasına karşı çıkıyoruz, itiraz
ediyoruz. Siyasi ve ideolojik olduğu her haliyle belli olan bu kararın,
şeffaflık kisvesine büründürülmeye çalışması ise trajikomiktir. Türkiye’ye
karşı bu adımı atan Twitter’ın, PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerine destek veren
hesaplarla ilgili hiçbir düzenleme yapmaması, bunların kara propagandasına
imkan sunması elbette Türkiye kamuoyunun dikkatinden kaçmıyor.
Bu süreçte şahsımla ilgili de CHP-HDP medyasında üretilen
yalanları da hayretle karşılıyorum. Biz hiçbir mecrada sahteciliğe,
manipülasyona ve dezenformasyona geçit vermeyiz. Siyasette, dış politikada,
uluslararası düzende ve diğer bütün alanlarda olduğu gibi, dijital dünyada da
hakikati savunuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde birçok aşamada
adaletsizliği, vesayeti kaldırdık. Kaygımız medya politikalarına şekilde
verirken, sosyopolitik gerçekliğin sosyal medyada da yansıma bulmasıdır. Dijital
dünyada da sosyo-politik gerçekliğin birebir karşılık bulmasını istiyoruz. Son
dönemde yoğunlaştığımız dijital farkındalık çalışmalarımızın arkasında da bu
düşünce yatıyor.
Çeşitli sosyal medya platformları
üzerinden siyasi kamplaşmalar çok hızlı yayılıyor. Bilginin doğru olup
olmadığına bakılmaksızın insanlar birbirine düşman oluyor. Bunun önlenmesi için
tavsiyeniz ne olur?
Cemil Meriç “Bütünü bilmediğimizden ya sloganlara esir
olduk ya ideolojilere köle” der. Bu tespit tam manasıyla sosyal medya üzerinden
yaşanan ayrışmaları ifade ediyor aslında.
Sosyo-politik gelişmelere bağlı olarak siyasal aktörler
de diğer kullanıcılar da sosyal medyadaki söylemlerinde rakiplerine karşı
retorik üstünlük sağlamayı hedefliyor. Sosyo-politik gerçeklikle sosyal medya gündemi
arasındaki güçlü ilişkide eklektik bir yaklaşım söz konusu. Dijitalleşmenin
etkisiyle sosyal medyanın siyasal kamplaşmanın mütemmim cüzü haline geldiğini
söyleyebiliriz.
Siyaset ve sosyal medya ilişkisinde psikolojik bir tatmin
olarak bireylerin inandıkları görüşleri savunmaları, fikirlerini beyan etmeleri
ve doğrudan ya da dolaylı olarak siyasetin şekillenmesinde rol oynamaları
onları mutlu ediyor, vicdani bir rahatlama sağlıyor. Bu durumu dijital aktivizm
olarak adlandırıyoruz. Sosyal medyanın neden olduğu paradigma değişiminin
sosyolojik çıktıları, siyasetteki teamüllerin de farklılaşmasını beraberinde
getirdi ve sosyal medyadaki siyasi mücadele ve kamplaşma derinleşmeye başladı.
Sosyal medya farklı siyasal ve sosyal aktörlerin mücadele
alanına dönüştü. Bu açıdan dijital platformlar ‘dijital demokrasi’ kavramını
üretti ve demokrasinin güçlenmesini katkı sağladı. Toplumsal talep demokratik
siyasetin esasıdır. Toplumsal talebe, beklentilere ve dip akıntılara duyarsız
kalmak siyasal alanı daraltır. Sosyal medya kullanıcıları da bunun farkında
olarak görüşlerini ileterek, gündem oluşturarak ve toplumsal, siyasal
gelişmelere reaksiyon göstererek sosyal medyada siyasi mücadele veriyor.
Bu doğrultuda sosyal medyada da ahlaki ilkelerden asla
ödün verilmemeli. Karşıt görüşlere hakaret edilmemeli. Doğru bilginin peşinden
gidilmeli. Hakikat araştırmalı. Özel hayatın mahremiyetine dikkat edilmeli.
Farklı görüşler dinlenmeli ve idrak edilmeye çalışılmalı. Paylaşımların hukuki
sorumluluğunun bilincinde olunmalı. Ötekileştirici ve ayrıştırıcı dilden uzak
durulmalı. Nefret söylemi terk edilmeli ve ırkçılıkla mücadele edilmeli. Milli,
manevi ve kültürel değerlerimiz korunmalı.
Geçtiğimiz günlerde bir siyasi partinin
iletişim sisteminde şahsınıza ve ailenize yönelik itibar suikastı planlanması
ve bu yönde detaylı bir strateji kurulması iddialarına ne diyorsunuz?
Sosyal medyanın siyasetin kötücül kullanımı için bir araç
haline gelmesine üzüldüğümü söyleyerek başlamak isterim. Zira bir siyasi parti
topluma bir umut vaat eder, insanların huzuru, güvenliği, ekonomik şartları ve
geleceği için ortaya bir perspektif sunar. Karşılığında da insanlardan destek
ister. Ancak geçtiğimiz günlerde ana muhalefet partisinin toplum için çalışmak
yerine, planlar ortaya koymak yerine, Cumhurbaşkanımızın yakın çevresinde
bulunduğum için şahsıma ve eşime itibar suikastı yapmak için strateji
geliştirdiğini üzülerek okudum. Ülkemiz, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde
inanılmaz bir noktaya taşındı ve bugün bu partilerin vizyonlarının bu kadar sığ
ve ideallerinin kötücül olmasına bu ülkenin bir bireyi olarak üzüldüm. Hele
sosyal medyanın daha temiz, daha yapıcı, daha faydalı olması için çalışan bir
kurumun başkanı olarak, sosyal medyanın ana muhalefet partisi tarafından itibar
suikastları için kullanılmasını da çok yanlış buluyorum. Şahsıma ve aileme
yapılan tüm saldırılar, evime yönelik tacizler, sosyal medyada itibar
suikastlarının tek bir merkezden yönetildiğini de bu anlamda görmüş olduk.
Ülkeyi yönetmeye talip siyasilerin ülkenin vatandaşlarına sistematik ve
organize bir şekilde saldırmalarını da ürkütücü bulduğumu bu vesileyle ifade
etmek isterim.
Hiç yorum yok:
Yorum Kuralları
Yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret, küfür, aşağılayıcı, küçük düşürücü, pornografik,
ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici,
yorumların her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluğu yorumcuya aittir.
İsimsiz yazılan yorumlar bir saat içinde sistem tarafından otomatik olarak silinir.